Abdullah Öcalan'ın avukatının yayına hazırladığı 'Dersim' kitabının son bölümü "Ey Kürt Gençliği" diye başlıyor ve Türklerden "çakallar soyu" diye söz ederek, kurtuluşu gösteriyordu. DTP, Diyarbakır ile Kerkük'ü de içine alan devlet tasarımıyla ilgili açıklamayı yapmış. "Bunlar hep yabancıların işi" demeden önce 8 yıl öncesine dönelim ve sonunda aynaya bakalım:
PKK Merkez Komitesi Genel Sekreteri,Abdullah Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Anayasasının değiştirilmesi isteğini avukatları aracılığıyla dünyaya ilan ediyor ve önceki demeçleri gibi bu sözler de günlük gazetelerde yer alıyor.(1)
İnsanın
" PKK aklandı ve Türkiye'de yasal bir örgüt olarak kabul edildi de kimsenin haberi mi olmadı?"
diye sorası geliyor.
Neden olmasın!
ABD Dışişleri Bakan yardımcısı, İnsan hakları ve Çalışma Hayatı Bürosu ve Din Hürriyeti Masasından sorumlu, Kore kökenliH.H.Koh, daha bir hafta önce T.C Anayasasının 312. maddesiyle anti-terör yasasının 8. maddesinin değiştirilmesini istemiş ve bu istek Zaman gazetesinde yer almıştı.(2)
Daha iki gün önce ABD BaşkanıWilliam Jefferson Clinton, ülkemizle ilgili demecinde, geleceğimizi belirlerken 'Türkiye Cumhuriyeti' demiyor; ısrarla " Laik Müslüman Türkiye" diyordu.
Yani 'Türkiye' coğrafi bir addan başka bir şey değil!
Tıpkı, aklıevvel, ayrılıkçı, azınlık milliyetçisi, güdümlü demokratların "Coğrafyamızda" ya da "Bu coğrafyada" dedikleri gibi Türkiye'de egemen bir devlet yokmuş gibi.
Uluslararası ilişkilerden söz eden ABD Başkanı, devletin niteliğine 'din' kimliği katarken, zehiri bir parmak balla örterek " laik" diyordu.
Sanki ABD için, 'Hıristiyan Amerika' diyormuş gibi. Bizdeki aklıevvellerin Anayasaya "Devletin dini" tanımının konulmasını istedikleri gibi.
Bütün bunların gerçekleştiği Türkiye Cumhuriyeti, Sami Selçuk'un Anglo-Sakson demokrasisine sahip olmuş olmuyor mu?
Olmuyor, çünkü Anglo-Sakson ülkelerde bu işlerden bir parçası bile olsa, yer yerinden oynar. Olmuyor, çünkü oralardaki egemen devletlerin ceza yasaları bu tür işlere engeldir.
İngiliz, Alman, Amerikan yasaları uygulansa güdümlü medya ve partiler çoktan susturulurdu
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı,
"Ya ABD, ya Alman, ya İngiliz yasaları bari uygulansın"
deyince, parti liderleri ayağa kalkıyor.
Hükümet ortağı partinin başkanı (Daha sonra başbakan olan Mesut Yılmaz) " Takriri Sükun yasaları artık gelemez " diyebiliyor.
(Oysa "Düzenin Sağlanması Yasası" 1925'de Güneydoğu Anadolu'nun neredeyse yarısının Şeyh Sait önderliğindeki Kürt isyancılarca ele geçirilmesi üzerine, yabancılarla kol kola girmiş cumhuriyet muhaliflerinin isyanı büyük kentlere taşımaması için geçmiş çıkarılmıştı.)
'Anglo-Sakson demokrasisi'nin ülkemize ne denli dar geldiğini görmek için ABD'den 'demokrasi-insan hakları' ve hatta 'din hürriyeti' dersleri alarak ayağa kalkanlara Anglo-Sakson İngiltere'sinden bir dava örneği gösterelim:
" Dava Konusu: Betty Purcel ve arkadaşları / İrlanda: No 15404/89, DR 70, 262-297. Terörist örgütü övücü yayın ve konuşmaların yasaklanması ifade özgürlüğüne aykırı mıdır?
Bayan Betty Purcel ve 16 arkadaşı, TV veya radyo gazetecisi olup, Ulusal gazeteciler Birliği ve Sinai Meslek Hizmetleri Teknik Birliği adlı iki sendikanın üyesidirler.
Şikâyetçiler 1960 tarihli Radyo İdaresi Kanununun 31. Maddesinde yapılan değişiklikle ifade özgürlüğü hakkının kısıtlandığını öne sürmektedirler.
Buna göre Bakan ('mahkeme kararı' demiyor) emriyle, suç övücü ya da Devlet otoritesini zayıflatıcı ('yıkma girişimi' demiyor) bulunan ('sabit olan' demiyor) yayınların yasaklanması öngörülmektedir.
Yayın yasağı, 12 ay yürürlükte kalabilmekte ve İrlanda parlamentosu kararıyla uzatılabilmektedir.
1989 tarihli Bakan kararı ile yasaklanan yayın konuları şöyle idi:
IRA ,Sinn Fein (IRA'nın siyasal temsilcisi parti, bizde istediğinizi örgüt adını koyabilirsiniz), Ulster Defence Association , Irish Liberation Army (INLA) adlı örgütlere ilişkin her türlü ('övücü, teşvik edici' demiyor) yayın yasaktır.
Kuzey İrlanda'da yürürlükte bulunan 1978 tarihli kanun uyarınca yasaklanan her türlü (ayırım yapmıyor) örgüt hakkındaki yayınlar ('iyi ya da kötü' demiyor) da yasaktır.
Bir (başka) siyasi partiye ayrılmış olup da, Sinn Fein veyaRepuclican Sinn Fein adlı örgütler hesabına veya onlarca gerçekleştirilen veya onları destekleyen, teşvik eden, öven yayınlar da yasaktır.
Sinn Fein ve Republican Sinn Fein ' i temsil eden veya o iddia da bulunan kişilerin bulunduğu her türlü yayın yasaktır. "
Ve karar:
" Adı geçenlerin ifade hürriyeti ve bilgilendirme hakkı için yaptıkları başvurular, sınırlandırmaların demokratik bir toplumda terörle mücadele için zorunlu tedbir niteliği ortaya konulduğu gerekçesiyle, Komisyon tarafından dayanaktan yoksun bulunmuştur. " (3)
Davalar İngiliz yasalarına göre görülse
Şimdi, bir düşünün, bu yasalar Türkiye'de uygulansa ne olur?
PKK doğuda can almayı sürdürür ve silahlı militanlar Irak içlerinde pusuya yatarken, başkanlarının demeçleri, avukatları aracılığıyla basına açıklanıyor; basın da bir güzel yayınlıyor.
PKK neredeyse AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Toplantısı)'na sivil toplum örgütü olarak katılacak.
Süngülerden, kışlalardan söz etmiş bir eski hükümlü, yeni siyasal çalışmalar yapabiliyor ve açıktan desteklenebiliyor. Bir başka göstermelik şeyhin devlete gizlice sızma talimatları televizyonlarda günlerce yayınlandıktan sonra, bu kişiyi ve tuttuğu yolu savunan yayınlar, başbakanın, cumhurbaşkanının aklayıcı açıklamaları sürüp gidebiliyor.
Acaba ne yapsak?
PKK , RP davalarının Anglo-Sakson demokrasisinin uygulandığı İngiltere'de, yeniden görülmesini mi istesek?
Londra olmazsa bu davalar, aynı davalar demokrasinin beşiği Washington'da da görülebilir
(Söylem, 11 Kasım 1999)
(1) Hürriyet, 11 Kasım 1999
(2) Zaman, 6 Kasım 1999
(3) Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve The British Council tarafından 16-18 Haziran 1995 "Hukuk Devletinde Terör ve Terörle, Örgütlü Suçla Mücadele Sempozyumu: Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş tarafından sunulan tebliğden alınmıştır. Parantez açıklamaları bize aittir.>>