Hasanbey ELLİDOKUZOĞLU
ÖZET
Yabancı dil öğreniminde, belli bir yaştan sonra çocuklar kadar hızlı ve kolay dil öğrenilemeyeceği yaygın bir kanı haline gelmiştir. Bu makalenin genel savı, uygun şartlar yerine getirildiğinde doğal dil edinim becerisinin her yaşta faal olduğudur. Makalede yabancı dil becerilerini kendi kendine geliştirmek isteyenler için önemli ipuçları sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Edinim, Doğal Yaklaşım, Dil Eğitimi, Öğrenme
1. GİRİŞ
Okuma yazma oranının en düşük olduğu Kıt’a muhtemelen Afrika’dır. Ancak aynı kıtanın sakinleri, geçmişte olduğu gibi muhtemelen bugün de, yabancı dil bilme yarışında birinci sırayı işgal etmektedirler. Kabile içi evlenmenin yasak olduğu bölgelerde evlenmenin ön şartı müstakbel eşin kabilesinin dilini öğrenmektir. Evlilik çağına girmiş Afrikalı gençler yüzyıllardır en etkin dil öğretim kursuna katılmak suretiyle nesillerini devam ettirmeyi becerebilmişlerdir. Modern dil kurslarından farklı olan bu eğitim süreci, hedef dilin bizzat kullanıldığı doğal ortama gidip orada işçi olarak çalışırken dili farkında olmadan edinmekten ibarettir.
Modern dünyanın sakinleri ise yabancı dil öğrenme teşebbüslerinde öylesine hayal kırıklığına uğramışlardır ki, doğuştan sahip oldukları dil edinme yetisini belli bir dönemden sonra kaybettiklerini zannetmektedirler. İkinci dil öğretmenleri ve yöntem bilimcileri arasında yaygın kanılardan biri, ergenlik sonrası doğal dil edinme yetisinin kaybolduğu ve bu dönemden sonra yeni bir dilin ancak genel öğrenme mekanizmaları tarafından öğrenilebileceğidir. Yani gramer kurallarını, matematik öğrenir gibi bilinçli olarak irdeleyip bol miktarda alıştırma yapmak suretiyle bilinçaltına yerleştirmek, yetişkinlerin takip edebileceği tek yol olarak gösterilmektedir (Bley-Vroman, 1989).
Ergenlik sonrası doğal dil edinme yetisinin güdükleştiği savını çürüten en güçlü delil, müstakbel eşlerine, yeni öğrendikleri dilde kur yapamasalar da, idareyi kelam edebilen milyonlarca Afrikalının yabancı dil edinim deneyimleridir. Eğer yaygın kanı doğru olmuş olsaydı, belki de bugün, siyah ırk olmayacak ya da evlilik ön şartlarını değiştirmeleri gerekecekti. Zira insanlık tarihinin büyük bir bölümünde, bırakın dil bilgisi kurallarının bilinmesini, yazı dahi kullanılamıyordu.
Burada altı çizilmesi gereken bir nokta şudur: yabancı bir dili bilmek onu ana dilimiz gibi konuşmak demek değildir. Dili, doğal ortamında günlük faaliyetleri sürdürebilecek seviyede kullanabilmek veya anlaşılabilir olmak kaydıyla (aksan bozuk olsa da) duygu ve düşüncelerini ifade edebilmek, okuduğu ve dinlediğini anlayabilmek yeterlidir. Zaten yabancı dil öğrenenlerin çoğunun hedeflediği seviye bundan fazlası değildir. Bundan öte, aksan dahil, yabancı bir dili ana dil gibi konuşabilme problemi, sadece gizli servis ajanı olması gerekenlerin çözmesi gereken bir sorundur.
Yabancı bir dilin yeteri seviyede, yani duygu ve düşüncelerimizi ifade edebilme ve okuduğumuz veya dinlediğimiz şeyleri anlayabilme seviyesinde öğrenilmesine gelince, her yetişkin bunu başarabilecek doğal kapasiteye sahiptir. Başka bir deyişle, doğuştan gelen dil edinme kapasitesi ergenlik sonrası hassasiyetini bir ölçüde yitirse de bütünüyle kaybolmamakta, yetişkinlerin ihtiyacına cevap verecek ölçüde faaliyetini sürdürmektedir.
Yabancı dil ediniminin nasıl gerçekleştiği konusunda çok farklı iddialarda bulunan çeşitli teoriler vardır. Ancak bizim burada aktaracağımız teori yabancı dil ediniminin ana dil edinimi ile temelde benzeştiği savını desteklemektedir. Güney Kaliforniya Üniversitesi uygulamalı dil bilimcilerinden Stephen Krashen’ın ortaya koyduğu ikinci dil edinim teorisi bu konudaki en kapsamlı ve tutarlı teorilerdendir (Krashen, 1985). Krashen’in önemli bazı tespitleri şunlardır:
a. Edinme-Öğrenme Ayrımı Denencesi (Acquisition-Learning Distinction hypothesis)
Yetişkinlerin yabancı bir dilde bilgi ve becerilerini geliştirme adına takip edebilecekleri iki yol vardır: edinme ve öğrenme. Öğrenme, çoğu öğrencinin okul ortamında kullandığı bilinçli bir süreçtir. Öğrenmede hedef, gramer kurallarının şuurlu bir şekilde irdelenmesinden sonra, bol miktarda alıştırma ve pratik yapmak suretiyle otomatik hale getirilmesidir. Bu açıdan yabancı dil “öğrenimi”, herhangi başka bir konunun öğrenimi ile benzeşmektedir: on parmak daktilo yazmayı, araba sürmeyi ya da matematik kurallarını öğrenmek gibi. Bütün bu öğrenme çeşitlerinde ortak olan, kuralların bilinçli olarak tahlilin akabinde bol miktarda egzersiz yapmak suretiyle şuuraltına indirilmesi, yani, otomatikleştirilmesidir. Krashen’a göre bilinçli olarak öğrenilen gramer kuralları ancak yavaş ve sun’î konuşma sırasında veya gramer testlerinde işe yaramakta, akıcı ve doğal dil kullanımı sırasında kullanılamamaktadır.
Doğal dil kullanımını mümkün kılan bilgi ancak “edinme” yoluyla elde edilmektedir. Edinme ise kendine özgü bir bilinçaltı süreci olup başka alanlardaki öğrenme süreçleriyle benzeşmemektedir. Yabancı dil edinimi ile paralellik arz eden tek süreç, ana dil edinimidir. Nedir dil edinimini bu denli eşsiz kılan?
b. Dil Edinim Cihazı (Language Acquisition Device)
Dil bilimin Einstein’ı sayılabilecek ve yaşayan sosyal bilimciler arasında dünyada kendisine en çok atfın yapıldığı kişi olan Noam Chomsky, dil olgusunun ancak dile has bir mekanizmanın varlığı ile açıklanabileceğini iddia etmektedir. Özellikle ana dil ediniminin böylesi bir cihazdan yoksun ortamda gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu söylemektedir. Chomsky’ye göre, dil bilimcilerin onyıllarca (hatta yüzyıllarca) süren sistemli çalışmalarının akabinde dahi, halen ulaşamadıkları dil bilgisi kurallarını, yeni doğmuş ve zihnî gelişimini dahi henüz tamamlamamış bir çocuğun birkaç sene zarfında edinmesi mümkün değildir. Bu ancak doğuştan gelen, dile özgün kurallarla donatılmış içgüdüsel bir sistem sayesinde gerçekleşmektedir (Chomsky, 1986).
Dil Edinim Cihazı (Language Acquisition Device- LAD) olarak adlandırılan bu cihaz, tüm dünya dillerinin iskeletini oluşturan “Evrensel Gramer”i içermektedir. Dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin yapması gereken sadece bu iskelete, ortamına (ana diline) uygun bir et giydirmekten ibarettir. Evrensel Gramerin kuralları öylesine soyut ve karmaşıktır ki, dil içgüdüsünden mahrum bir çocuğun bu iskeleti sıfırdan, sadece duyduğu dilsel girdiden (langauge input) deneme yanılma yoluyla çıkarsaması değil birkaç yılda, birkaç yüzyılda dahi mümkün değildir. Nitekim, yüzlerce dil bilimci yüzyıllardır bu konuda çalışmalarına rağmen, İngilizce de dahil olmak üzere, hiçbir dilin gramerini tam olarak çözümleyememişlerdir.
Chomsky’nin dile bu içgüdüsel yaklaşımı ilk zamanlarda tepki toplasa da artık yaygın bir şekilde kabul görmektedir (Jackendoff, 1993, Pinker, 1994). Yarasalar sonarı içgüdüsel olarak kullanabilyorlarsa, insan yavrusunun dile has içgüdüsel bir cihazı kullanması şaşırtıcı olmasa gerek.
c. Dil Edinim Cihazı Hayat Boyu Faaldir
Krashen, Chomsky’nin Dil Edinim Cihazı (DEC) ile ilgili görüşlerine yürekten katılmaktadır. Ne var ki, Krashen ile Chomsky’nin yolları yetişkinlerin yabancı dil edinimi konusunda ayrılmaktadır. Chomsky (1986) yetişkinlerin bu cihazdan yararlanamayacaklarını, dolayısıyla yabancı bir dili ancak genel öğrenme mekanizmaları vasıtasıyla ‘öğrenebileceklerini’ iddia etmektedir. Bu konuda ileri sürülen en önemli delil de yetişkinlerin bir türlü çocuklar kadar başarılı olamayışlarıdır.
Krashen’ın da içinde bulunduğu bir grup uygulamalı dil bilimci ise DEC’in hayat boyu aktif olduğunu söylemektedir. Bu görüşe göre yetişkinlerin ikinci dilde hayal kırıklığına uğramalarının sebebi DEC’in işlevselliğini yitirmesinden çok harekete geçirilemeyişidir. Uygun ortam ve uyarıcılar sağlandığında DEC harekete geçmekte ve ana dil edinimine benzer bir şekilde yeni dilin kurallarını edinmektedir.
d. Edinim Cihazını Harekete Geçiren Etken ‘Anlaşılabilir Mesaj’dır
Krashen’a (1985) göre dil edinimi inanılmaz derecede kolay bir yolla gerçekleşir: anlaşılabilir mesajlar almak suretiyle. Bol miktarda anlaşılabilir mesaja maruz bırakılan bir kişinin DEC’i, bu mesajların içindeki dil bilgisi kurallarını kişi farkına varmadan edinir.
Sessiz dönem olarak adlandırılan, sözlü ve/veya yazılı mesaj depolamakla geçen bir kuluçka döneminden sonra kişi konuşma/yazmaya başlar. Çocuklarda 1,5-2 yıl süren bu sessiz dönem yetişkinlerde daha kısa sürelidir. Bu hız artışının temel nedeni gelişmiş dünya bilgileriyle yetişkinlerin, çocuklardan daha fazla mesaj alma ve anlama kapasitesine sahip olmalarıdır.
DEC’i harekete geçirmek açısından en önemli beceriler dinleme ve okumadır. Konuşma ve yazma ise bol dinleme ve okumanın doğal bir neticesi olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Başka bir deyişle, dinleme ve okuma edinimin sebebi, yazma ve konuşma ise sonucu konumundadır.
e. DEC Bilinçli Öğrenme Müdahalelerinden Bağımsız Çalışır
DEC’in en önemli özelliklerinden birisi bilinçli dış müdahaleye kapalı olmasıdır. 70’li yıllardan itibaren yapılan onlarca deney, ikinci dil edinen kişilerin ister sınıfta ister doğal ortamda olsun dil bilgisi kurallarını doğal bir sıra dahilinde edindiğini göstermiştir (Bailey, Madden, & Krashen, 1974, Christison, 1979, Pienemann, 1989).
Sınıf ortamında müfredat gereği takip edilen “öğrenme” sırasının edinme sırasından çok farklı olması, edinim cihazının öğrenme sürecinden bağımsız hareket ettiğini göstermektedir. Bu konuda en çarpıcı örnek Geniş zaman 3. tekil şahıs eki “–s” dir (He works at a factory).
Her ne kadar bu yapı öğretim/öğrenim sürecinin ilk aylarında sunulup pratiği yapılmakta ise de edinim sırası açısından en son edinilen yapılar arasında bulunmaktadır. Böylesine basit bir kuralın, zamanı gelmeden edinilemeyişi, DEC’in bağımsız işleyişinin en çarpıcı göstergesidir.
f. Bilinçli Öğrenme Yarardan Çok Zarar Getirebilir
Yetişkinlerin ikinci dildeki başarısızlıklarının temel nedeni, daha önce de belirtildiği gibi, aktif bir DEC’e sahip olmayışları değil, her an faal olan edinim cihazlarını harekete geçiremeyişleridir. Günümüzde çoğu yetişkin, gramer ağırlıklı bir “öğrenim” sürecinden geçerek yabancı dil bilgi ve becerilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Müfredatı dil bilgisi kurallarının öğretimine dayalı bir yabancı dil eğitim programı ise faydadan çok zarar getirebilir. Krashen’a göre, modern dil eğitim metotlarının temel hatalarından biri gramer merkezli eğitimdir. Bu tip bir eğitimin olası zararları ise şunlardır:
(1) Belli bir gramer kuralının öğretimi için düzenlenmiş metinler ilgi çekiciliklerini kaybederler,
(2). Dil ediniminde en etkin faktörlerden birisi mesajın anlaşılabilir olması kadar ilgi çekiciliğidir,
(3) Motivasyonun düşük olduğu (ilgi çekiciliğin bulunmadığı) ortamlarda DEC harekete geçmez yani edinme gerçekleşmez,
(4) Doğal edinim sırası gelmemiş bir yapı zaten edinilemez (“-s” takısında olduğu gibi).
g. Öğrenmenin Rolü Ne Olmalıdır?
Krashen öğrenilmiş bilginin sadece bilinçaltı mekanizması tarafından üretilen cümleler üzerinde düzeltmeler yapma işleminde kullanılabileceğini ileri sürer. Örneğin, bilinçaltı grameri henüz gelişmemiş bir kişi “He WORK at a factory” gibi bir hatalı cümleyi ürettiğinde, bilinçli olarak öğrendiği bilgi devreye girer ve düzeltme yapar: “He workS at a factory”. Ancak bu müdahalenin yapılabilmesi, kişinin bilinçli olarak dil bilgisi kurallarına dikkatini odaklamasına, yani yeterince zamanı olmasına bağlıdır (yazarken veya gramer testi çözerken olabileceği gibi).
Kişinin dikkatini sadece manaya odakladığı akıcı konuşma esnasında kullanabileceği gramer bilgisi ancak ve ancak edinilmiş şuuraltı bilgisidir. Konuşma esnasında öğrenilmiş bilgiyi kullanmak demek, akıcılığın ve doğallığın kaybolması demektir. Zira insan beyni/zihni aynı anda bilinçli olarak iki farklı şeye odaklanamaz. Normal konuşma sürecinde bilincimizin odağı cümlelerin manasıdır. Manaya gramer giydirilmesi bilinçaltında gerçekleşir. Gramere odaklanma beraberinde mananın zayıflamasını getirir ve dolayısıyla üretilen cümleler ya akıcılığını ya da doğallığını kaybederler.
Bilinçli bilginin üretimde (özellikle konuşmada) bu kısıtlı kullanımına karşın, dinleme ve özellikle okumada oldukça önemli katkısı vardır. Edinilmiş bilgileri açısından eşit, ancak öğrenilmiş bilgileri eşit olmayan iki kişi düşünelim. Birazcık dahi olsa bilinçli gramer bilgisine sahip olan kişi (hiç sahip olmayana kıyasla) okuduğu şeyleri daha kolay anlayabilir. Örneğin sadece bilinçaltı bilgisiyle “He works at a factory” gibi bir cümleyi çözümlemeye çalışan kişi, “-s” takısının ne işe yaradığını anlamada zorluk çekerken, az da olsa bilinçli gramer bilgisine sahip kişi cümleyi daha kolay anlayabilmektedir. Daha kolay anlama, daha çok okumayı; daha çok okuma da daha hızlı edinmeyi mümkün kılar. İşte dil bilgisi kurallarını öğrenmenin en önemli faydası budur: Anlaşılabilirliği ve mesaj miktarını artırmak suretiyle edinim sürecini hızlandırmak.
h. Gramer Çalışırken Dikkat Edilecek Hususlar
Gramer çalışırken unutulmaması gereken nokta şudur: Bilinçli olarak irdelenen dil bilgisi kuralları, bir bilinçaltı mekanizması olan dil edinim cihazının malı olmaz; ancak bu mekanizmayı harekete geçirecek olan mesajların anlaşılabilirliğinin artırılması işine yararlar. Dolayısıyla hedefimiz, kuralların irdelendikten sonra bol miktarda pratik yapmak suretiyle kullanıma geçirilmesi olmamalıdır. Günümüz modern dil öğretim sistemlerinin en yaygın hatalarından biri gramer kurallarının “öğretiminde”, kuralların otomatikleştirilmesinin hedeflenmesidir.
Gramatik bir izlence (syllabus) takip eden modern dil öğretim setlerinde hedef, belli bir gramer kuralının metin içerisinde irdelenmesini müteakip üretimsel (productive) bir aktivite sırasında aynı kuralın otomatik olarak kullanılabilmesidir. Bu ise psikodilbilimsel bulgularla çelişmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, istediğimiz kadar konuşma pratiği yapsak da doğal edinim sıraları gelmeden dil bilgisi kuralları zaten edinilememektedir.
Gramer kurallarının konuşma sırasında doğal kullanımına imkân tanıyan yegane süreç edinimdir. Bol miktarda anlaşılabilir mesaj almanın sonucunda bu kurallar sırası geldikçe birer birer edinilecektir. Sabırsızlık gösterip vakti gelmeden gramer kurallarını kullanma teşebbüsü sadece yararsız olmayıp aynı zamanda zararlıdır. Krashen’ın dil eğitim prensiplerini yaklaşık on beş yıldır Tayland’da uygulamakta olan Marvin Brown (2001), vakti gelmeden yapılan bu çeşit zorlamalı konuşma aktivitelerinin kârdan çok zarar getirdiğini, öğrencilerin nihaî başarıya ulaşmalarını engellediğini iddia etmektedir. Nitekim kendisi aynı hatayı işleyerek “Thai” dilini kırk yıldan fazla süredir çalışmasına rağmen, bu hataya düşmeden edinim sürecinin sabır gerektiren işleyişine uygun bir eğitim sürecinden geçen öğrencilerin birkaç senede ulaştıkları seviyeye ulaşamadığını dile getirmektedir. Brown’a göre gramer kurallarının zorlamalı olarak konuşma sırasında kullanılması kişinin dil gelişiminde onulmaz yaralar açmaktadır.
Bütün bu veriler doğrultusunda izlenecek en güvenli yol gramerin “receptive” olarak tanımlanan okuma ve dinleme becerilerini kolaylaştırmak amacıyla irdelenmesidir. Konuşma sırasında kullanılması gereken kurallar bilinçaltında hazır bulunan edinilmiş gramer kuralları olmalıdır. Bilinçaltı gramerini geliştirmenin yolu ise grameri bilinçli olarak irdeleme değil, bol okuma ve dinleme yapmaktır. Okuduğumuz ve dinlediğimiz mesajları anladığımız müddetçe bu mesajların içerisindeki gramer kuralları sırası geldikçe birer birer DEC tarafından bilinçaltına indirilecek yani edinilecektir. Yeter ki biz sabırlı olalım.
Gramer öğrenirken işlenen önemli bir diğer hata da test çalışmasıdır. Yabancı dil becerisinin ölçümünde KPDS, TOEFL gibi testlerin yaygın olarak kullanılması yabancı dil öğrenenleri doğal olarak bol miktarda test sorusu çözmeye sevk etmektedir. Şıklarında gramatik hata bulunmayan, okuduğunu anlamaya yönelik test sorularını çözmede herhangi bir sakınca olmasa da, gramer (ve kelime) sorularını çözme, farkında olmadan DEC’nin işleyişini olumsuz yönde etkilemektedir. Tipik bir gramer (veya kelime) sorusu bir doğru ve dört yanlış cevabı içermektedir. Test çözen kişi doğru cevabı bulana kadar yanlış şıkları birer birer boşluğa yerleştirir ve cümleyi her seferinde yeniden okur. Bu sırada (her soru çözüşte) bir doğru “input”a karşılık birden fazla hatalı mesaj alır. Sorunun doğru cevabını kesin olarak bilse bile hatalı cümleleri okurken bilinçaltının zedelemesini engelleyemez, zira DEC duyduğu ve okuduğu cümlelerle harekete geçer; çalışması bilinçli olarak engellenemez. Bol miktarda test çözen kişi bir müddet sonra bir zamanlar hatalı olarak gördüğü şıklardan bile şüphelenmeye, “bu yapı yabancı gelmiyor” demeye başlar zira daha önce karşılaştığı soruları çözerken aldığı hatalı mesajlar şuuraltı bilgisinin yanlış şekillenmesine sebep olmuştur (aynı durum kelime testleri için de geçerlidir). Buradan çıkarılacak sonuç gramer (ve kelime) testlerinin mecbur kalmadıkça çözülmemesidir. Gramer öğrenmenin (edinmenin değil) en sağlıklı yolu gramer kurallarını örneklerle açıklamasını yapan kitaplara başvurmaktır. Bu kitaplarda da aynı riske sahip bazı alıştırmalar bulunabilir, verilen bir metindeki gramer hatalarının düzeltilmesi gibi. Bu gibi alıştırmalar ya yapılmamalı ya da doğrudan cevap anahtarına bakılarak yapılmalıdır. Aksi takdirde hatalı mesaj alma riski vardır.
Bütün bu anlatılanlar gramerin öğrenilmesine yani bilinçli dil bilgisinin artırılmasına yönelik prensiplerdir. Daha önce de belirtildiği gibi, bu öğrenme teşebbüsleri, bilinçaltı dil bilgisinin gelişimine ancak dolaylı olarak, yani alınan mesajların anlaşılabilirliğini artırmak suretiyle katkıda bulunabilir.
i. Bilinçaltı Gramerini Geliştirmede Takip Edilecek Yol Ne Olmalıdır?
Dil kullanımında en önemli bilginin edinilmiş bilinçaltı bilgisi olduğunu belirtmiştik. Akıcı konuşma esnasında bilincimiz manaya odaklandığı sırada gramer kurallarının otomatik olarak bilinçaltı mekanizması tarafından sağlanması gerekir. Doğal dil kullanımını sağlayan bu dil bilgisinin gelişimi uzun soluklu bir dinleme ve okuma deneyimine bağlıdır.
Sessiz dönem olarak adlandırılan fakat DEC’in azamî ölçüde aktif olduğu bu kuluçka döneminde yapılması gereken en önemli iş bol miktarda sözlü ve yazılı anlaşılabilir mesaj almaktır. Bu yapıldığı takdirde konuşma ve yazma becerileri kendiliğinden gelişecektir. Sabırsızlık gösterip sessizliğe riayet edilmez ise Marvin Brown’ın (2001) bahsettiği hataya düşmek kuvvetle muhtemeldir.
Bu görüşü destekler mahiyette Öğ.Yzb. Ali IŞIK ve Öğ.Yzb. Rahim SARI’nın askerî liselerimizde yaptıkları araştırmalarda da, hazırlık sınıfı boyunca 500 saat dinleme ve 3000-4000 sayfa arası okuma yapan, konuşma/yazma ve gramere minimum ağırlık veren askerî lise öğrencileri gramer ağırlıklı normal müfredatı takip eden öğrencilerden daha başarılı olmuşlardır (Sarı, 1996, Işık, 2000). Edinim yolunu takip eden öğrenciler sadece dinleme ve okuma becerilerinde değil konuşma/yazma hatta gramer alanında da daha üstün hale geldiklerini, başka bir deyişle iki taşla beş kuş vurabildiklerini göstermişlerdir. Edinim ve öğrenim grupları arasındaki ‘Başarı Yüzdesi Farkı’ aşağıda gösterilmiştir:
OKUMA % 40
DİNLEME % 25
YAZMA % 30
KONUŞMA % 16
GRAMER % 18
Sadece okuma ve dinlemeye yüklenmek suretiyle tüm becerilerde ve gramerde daha başarılı olmak Dil Edinim Cihazının etkin bir şekilde harekete geçirilmesinin ürünüdür. Sadece okuma ve dinlemeye ağırlık vermek konuşma ve yazma becerilerinin ihmalini gerektirmez. Bunun en güzel göstergesi yukarıdaki sonuçlardır. Edinim yolunu takip eden öğrenciler, her ne kadar başlangıçta konuşmaya ve yazmaya zorlanmamışlarsa da uzun vadede, zorlanan öğrencilerden daha iyi konuşup yazma seviyesine ulaşmışlardır.
j. Yabancı Dil Nankör müdür?
Burada altı çizilmesi gereken diğer bir nokta da iki grubun bilgi ve becerilerinin kalıcılıklarının karşılaştırılmasıdır. Edinim yolunu takip eden öğrenciler, doğal olarak sahip oldukları Evrensel Gramer iskeletine yeni bir doku örmekle meşgul olurken, öğrenme yolunu takip edenler yeni baştan sun’î bir iskelet oluşturma işiyle uğraşmışlar, yaklaşık üç kat daha fazla (haftada 7 saate karşı 22 saat) gramer dersi görmelerine karşın edinim yolunun yolcuları kadar yol kat edememişlerdir. Daha da kötüsü, inşa etmeye çalıştıkları sun’î gramer çatısı her an yıkılmakla yüz yüzedir. Zira matematik öğrenir gibi öğrenilen gramer kuralları matematik kurallarının unutulduğu hızda unutulmaya mahkumdur.
İkinci dil öğrenenler arasındaki yaygın olan “dil nankördür” görüşünün temelinde yetişkinlerin grameri bilinçli olarak “öğrenme” hırsları yatmaktadır. Evet, öğrenilen gramer bilgisi nankördür, edinilen ise sadık. Grameri edinme ile öğrenme arasındaki fark kayaya yazı yazmak ile buza yazmak arasındaki fark gibidir. Kayaya yazmak vakit alsa da kalıcılığı buzdan çok daha uzun süreli olacaktır. İki grup arasındaki % 18’lik gramer bilgisi farkı, bu açıdan bakıldığında daha anlamlı hale gelecektir. Edinim grubunun üstünlüğü, haftada 7 saatlik gramer derslerinin etkinliğinden değil, yoğun dinleme ve okuma deneyimlerinin sonucunda geliştirdikleri kalıcı bilinçaltı bilgisinden kaynaklanmaktadır. Öğrenim grubunun başarısızlığının altında yatan ise hâlihazırda sahip oldukları doğal Evrensel Gramer bilgisini bir kenara bırakıp yapay bir gramer oluşturma teşebbüsleridir.
k. Edinim Süreci Nasıl Hızlandırabilir?
Edinim sürecinin yavaş işlediği bir gerçektir. Ancak edinilmiş bilginin kalıcılığı ve doğal dil kullanımı için gerekliliği düşünüldüğünde sabretmeye değer olduğu da apaçıktır. Edinim süreci korkulduğu kadar da yavaş değildir. Örneğin yukarıda bahsedilen deneyde, aynı askerî lise hazırlık sınıf ortamını paylaşan her iki grubun üyeleri aynı miktarda zaman ve çaba harcamış fakat edinim grubu daha başarılı olmuştur. Edinim grubu yüzlerce saat dinleme binlerce sayfa okuma yaptığı aynı süre zarfında öğrenim grubu binlerce gramer alıştırması yapmıştır. Alınan sonuçlar bize sınıf şartlarının edinim için uygun bir ortam teşkil edebileceğini göstermektedir.
Krashen’a (1985) göre yabancı dil edinmeye yeni başlayanlar için sınıf ortamı doğal ortamdan daha faydalı hale getirilebilir. Sıfırdan dil edinmeye başlayanlar için doğal ortamda duyulan mesajların büyük bir kısmı gürültüden farksızdır. İyi düzenlenmiş bir sınıf ortamı, doğal ortamda bir haftada toplanabilecek “anlaşılabilir” mesaj miktarını öğrenciye bir günde belki birkaç saat içinde sunabilir. Bu ise edinim sürecinin oldukça hızlandırılması demektir. Sınıf ortamında aldığı anlaşılabilir mesaj bombardımanı ile bilinçaltı bilgisini yeterince geliştiren kişi artık doğal ortamda kendi başına mesaj toplama işine girişebilir. Zaten Krashen’a (1985) göre sınıf ortamının temel fonksiyonu kişiyi doğal ortamdaki mesajları anlayabilecek seviyeye ulaştırmaktır.
Ancak her zaman ikinci dilin konuşulduğu doğal ortama gitmek kolay olmayabilir. Nitekim İngilizce’yi yabancı dil olarak öğrenenlerin çoğu bu konumdadır. Fakat bu edinmenin gerçekleşemeyeceği anlamına gelmez. Bitki yetiştirme tekniklerinden biri ile konuyu aydınlatalım. Japonya gibi toprak sıkıntısı çeken ülkelerde topraksız sebze/meyve yetiştirme tekniği kullanılmakta, eğimli bir düzeye kökleri havada asılı kalacak şekilde yerleştirilen bitkilerin köklerine toprakta bulunan gerekli mineraller direkt olarak püskürtülmektedir. Böylelikle sun’î bir ortamda doğala yakın verim elde edilebilmektedir. Bitki gelişimini sağlayan asıl etken ortamdan ziyade topraktaki minerallerdir. Aynı şekilde İster doğal ortamda ister sun’î sınıf ortamında olsun önemli olan DEC’i harekete geçiren anlaşılabilir mesajların varlığıdır. Bu şart sağlandığı müddetçe kişi değil sınıfın yapay ortamında uzayda bile yeni bir dili edinebilir.
ı. Edinim Sürecini Hızlandıran Mesajların Özellikleri Nelerdir?
Edinim cihazını harekete geçiren mesajların iki temel özelliği vardır: anlaşılabilirlik ve ilgi çekicilik. Hiç bilmediğiniz bir dilde yayın yapan bir radyoyu yıllarca dinleseniz de hiçbir şey edinemezsiniz çünkü dinlediklerinizi anlayamazsınız. Ancak aynı dilde televizyon seyrederseniz yavaş yavaş da olsa edinme gerçekleşir, zira görsel ipuçları duyulan mesajları az da olsa anlaşılabilir hale getirir. Seyrettiğiniz programların ilgi çekici olması da anlaşılabilir olmaları kadar önemlidir. Bu açıdan haber programlarından çok ilgi çekici filimler seyretmek daha faydalıdır. Filmleri alt yazılı olarak seyretmek ise anlaşılabilirliği ve dolayısıyla edinimi müthiş derecede hızlandırır. Çoğu Avrupa ülkesinde İngilizce’nin çok iyi bilinmesinin temelinde iyi bir yabancı dil eğitim sisteminden ziyade orijinal İngilizce filmlerin kendi dillerinde alt yazılı olarak yayınlanması yatar. Alt yazılı filmlerin yüzlercesini seyreden izleyiciler bir müddet sonra artık alt yazıyı okumadan filmleri anlayabilecek seviyeye ulaşmaktadırlar.
Türklerin dünyada en başarılı oldukları konulardan biri, maalesef, filmlerin seslendirmesidir. En azından, sigara içme veya trafik kazası oranlarımız kadar zararlı olan bu alışkanlığımız, milyarlarca liramızın yabancı dil eğitim kitapları vasıtasıyla dışarıya akmasına, binlerce insanın onca zamanını ve parasını gramer merkezli yabancı dil “öğretim” programlarına harcamasına yol açmaktadır. Yanı başımızda Yunanistan, bizden çok farklı olmayan yabancı dil eğitim kalitesine karşın, filmleri alt yazılı olarak yayınlamak suretiyle vatandaşlarının İngilizce becerilerini bizden çok daha ileri seviyeye getirebilmektedir.
Bütün bunlara rağmen Türkiye artık yabancı dilde (özellikle İngilizce) anlaşılabilir ve ilgi çekici mesaj bulma açısından fakir bir ülke olmaktan çıkmıştır. Aşağıda kullanılabilecek yazılı ve sözlü mesaj kaynakları birer birer ele alınmıştır:
(1) Basitleştirilmiş hikâye kitapları (graded readers)
Piyasada bol miktarda bulunan bu kitaplar anlaşılabilir ve ilgi çekici mesaj sunma adına önemli bir boşluğu doldurmaktadırlar. Başlangıçtan ileri seviyeye kadar farklı okuyucu kitlesine hitap eden bu kitapların seçiminde dikkat edilecek husus kişinin hâlihazırdaki seviyesinin ne çok üstünde ne de çok altında olmasıdır. Bunun kabaca ölçüsü arada bir bilmedik kelimeler çıksa da bir kitabı sözlüğe bakmadan okuyabilmektir. Bu seviye tespit edildikten sonra aynı seviyede ard arda kitap okunur. Okunan kitaplar çok basit gelmeye başlayınca bir üst seviyeye geçilir ve böylece en üst seviyeye ulaşılır.
(2) Tercümesi okunmuş (filmi seyredilmiş) kitaplar
Basitleştirilmiş hikâye kitaplarının en üst seviyesi ile normal okuyucular (native speakers) için yazılmış kitaplar arasında bir uçurum bulunmaktadır. Dolayısıyla en üst seviyedeki hikâyeleri kolayca anlayabilen bir kişi normal romanları okumada zorluk çekmekte, sık sık sözlüğe bakmak zorunda kalmakta bu ise akıcılığı engellemektedir. Dil ediniminde anlaşılabilirlik ve ilgi çekiciliğin öneminden bahsetmiştik. Her sayfada onlarca kelimeye bakma ihtiyacı doğduğunda artık roman etkin bir mesaj kaynağı olma özelliğini yitirir: hızın kesilmesi mesaj miktarını azaltır, sık sık sözlüğe müracat bıkkınlık getirir. Bu problemin bir çözümü, Türkçe tercümesi okunmuş olan (veya ilgili filmi seyredilmiş olan) bir romanın İngilizcesini okumaktır. Bu teknik anlaşılma problemini çözse de ilgi çekicilik kriterine takılabilir zira sonunu bildiğimiz romanı çoğu zaman okumak istemeyiz. Ancak burada kişi kendi kendini motive edip hoşuna giden bir romanın yabancı dildeki versiyonunu okumaya kendini ikna edebilir. Bu, en azından, sıkıcı gramer kitapları ile uğraşmaktan daha motive edici ve daha hızlı edindiricidir.
(3) Ses kasetleri
Piyasada her seviyede anlaşılabilir mesaj sunan dinleme setleri (kitap+kaset) mevcuttur. Ancak bu setlerin seçiminde dikkat edilmesi gereken husus dinleme aktivitelerinin gramer öğretmeye yönelik olmamasıdır. Bu çeşit dinleme setleri ilgi çekici olmaktan uzaktırlar. Bunun en çarpıcı örneği American Langauge Course serisinin dinleme kasetleridir. Piyasadaki hiçbir dil öğretim setinin sahip olmadığı, yüzü aşkın miktarıyla ALC kasetleri etkin mesaj kriterlerinden hemen hiçbirine sahip değildir. Cümle seviyesinde bol miktarda anlamsız tekrarın bulunduğu ve öğrencinin dinlediğini düşünmesine bile gerek kalmadan tekrar etmesi için boşlukların bırakıldığı kasetlerde mesaj miktarı oldukça seyrektir. Ve bundan da kötüsü belli bir gramer kuralını öğrencilerin beynine işlemek maksadıyla düzenlenmiş alıştırmalar bıkkınlık vericidir. Bu şekilde hazırlanmış yüzlerce kaseti dinlemektense piyasada bulunan anlamlı metinlerle ilgili dinleme aktivitelerini içeren setleri kullanmak daha etkilidir. Özellikle hikâye kitaplarının ses kasetleri bu konuda ideal mesaj kaynağı olma konumundadır. Kitabı okunup anlaşıldıktan sonra dinlenecek bu kasetler sayesinde edinim süreci oldukça hızlandırılabilir.
(4) Video kasetleri
Şüphesiz ki filmler ilgi çekicilikleri ile en önemli mesaj kaynaklarından birini teşkil etmektedir. Ancak yabancı dil öğrenenler için orijinal filmleri anlamak oldukça zordur. İleri seviyedeki öğrenenler bile orijinal filmlerin kayda değer bir kısmını anlayamamaktadırlar. Bu sorunun bir çözümü filmleri alt yazılı olarak seyretmektir. Ancak ana dildeki alt yazı okunurken, sözlü olarak gelen yabancı dildeki mesajlara dikkat edilememekte bu da mesaj miktarını azaltmaktadır. Bu sorunun çözümü ise önce alt yazılı olarak seyrettiğimiz filmi alt yazısını kapatarak tekrar seyretmektir. Mümkünse (bıkmamak şartıyla) aynı filmi tekrar ve tekrar seyretmeliyiz. Her seyredişte anlama oranımız ve dolayısıyla edinme hızımız artacaktır.
Orta seviyenin üstündeki kişiler için filmlerin anlaşılabilirliğini artıran diğer bir etken de filmlerdeki konuşmaların yazılı dökümüdür. Internetteki bazı siteler bu hizmeti sunmaktadır. Herhangi bir araştırma motoruna (search engine) girip “moviescript” veya “filmscript” anahtar kelimesi yazıldığı takdirde ilgili sitelere ulaşmak ve yüzlerce filmin konuşmalarının yazılı dökümünü almak mümkündür. Başka bir kaynak da işitme özürlü kişiler için hazırlanmış İngilizce alt yazılı İngilizce filmlerdir (closed captioned films). Bu çeşit filmler anlaşılabilirliği yüzde yüze varabilecek kadar artırmaktadır, ancak Türkiye şartlarında temini (şimdilik) zor gözükmektedir.
Teknolojinin hızla ilerlemesi sayesinde kavuştuğumuz DVD cihazı da bu ihtiyacımızı karşılayabilir. Bir filmi sekiz farklı dilde seslendirebilen ve 32 dilde alt yazı sunabilen kapasitesi ile DVD filmleri geleceğin dil öğretim programlarında önemli rol oynayacağını kestirmek zor olmasa gerek.
(5) İnternet
İnternet ilk çıktığı günden beri zengin bir yazılı mesaj kaynağı durumunda idi. Ancak internetin sesli mesaj sağlama imkânı son yıllarda erişim hızının artışıyla mümkün olabilmiştir. Artık uygun konfigürasyona ve TV kartına sahip bir bilgisayarla CNN, CNBC gibi televizyon kanallarını; Voice of America, NPR gibi radyoları dinlemek kolaylaşmıştır. Ayrıca internetteki sayısız site, yabancı dil öğrencileri için dinleme aktiviteleri sunmaktadır. En yaygın olarak kullanılan dinleme sitelerinden ikisi ‘ESL Lab’ ve ‘English Listening Lounge’dır.
2. SONUÇ
Dünyanın hızla küçülerek küresel bir köy haline geldiği çağımızda yabancı dil bilme her zamankinden daha fazla önem arz etmeye başlamıştır. Devinimin genel geçer kural haline geldiği bu dönemde temelde değişmeyen veya değişmesi gerekmeyen bazı şeyler de var: yeme, içme, üreme, dil edinme gibi. Ancak insanoğlu, genetik mirasının kendisine sunduğu harika dil edinim kapasitesinin işlevselliğini teknolojik birikimin sağladığı imkânlarla optimum seviyeye ulaştırma imkânına sahiptir. Bu hedefe ulaşmada önündeki tek önemli engel, dili içgüdüsel kapasitesini kullanarak “edinme” yerine, herhangi başka bir konuyu “öğrenir” gibi talim etmeye çalışmasıdır. Dil edinimi için doğal donanıma sahip insanoğlu için yeni yeni dilleri edinmek bir eziyetten çok bir zevk haline gelmesi işten bile değildir. Yeter ki, takip edeceğimiz yolu kestirelim; kestirme yol varken dolambaçlı yollarda kaybolup, ümidimizi kesmeyelim.
KAYNAKLAR
BAILEY, N., MADDEN, C. & KRASHEN, S., Is There A Natural Sequence In Adult Second Language Learning? Language Learning 21:235-243, 1974.
BLEY-VROMAN, R., What Is The Logical Problem Of Foreign Language Learning? In S. Gass & J. Schachter (Eds.), Linguistic Perspectives On Second Language Acquisition (pp. 41-68). Cambridge: Cambridge University Press, 1989.
BROWN, M., Learning Languages Like Children. Unpublished Manuscript, 2001.
CHOMSKY, N., Knowledge Of Language: Its Nature, Origin And Use, New York: Praeger, 1986.
CHRISTISON, M., Natural Sequencing In Adult Second Language Acquisition, TESOL Quarterly, 13:122, 1979.
IŞIK, A., The Role Of Input In Second Language Acquisition: More Comprehensible Input Supported By Grammar Instruction Or More Grammar Instruction? ITL Review Of Applied Linguistics, 129:225-274, 2000.
JACKENDOFF, R., Patterns İn The Mind: Language and Human Nature. New York: Harvester Wheatsheaf, 1993.
KRASHEN, S. D., Input Hypothesis: Issues And Implications. London: Longman, 1985.
PIENEMANN, M., Is Language Teachable? Applied Linguistics 10:52-79, 1989.
PINKER, S., The Language Instinct. New York: William Morrow and Company, Inc, 1994.
SARI, R., The Effect Of Receptive Skills On Productive Skills. Yayınlanmamış Master Tezi, 9 Eylül Üniversitesi, 1996.
SUMMARY
Current foreign language teaching/learning practices are full of methodological mistakes, which in turn lead to the common assumption that adults or adolescent cannot acquire a new langauage as fast as children do. The main claim of this article is that the innate language acquisition ability does not atrophy and that it can be activated at any age, provided that necessary condiitons are met. The article gives some important cues to anyone interested in developing his foreign language skills on his own.