Gezegenleri Güneş’in Etrafında Döndüren Ne?
Hamza AYDIN
Dünya’dan bakıldığında parlayan bir topu andıran Güneş’in çapı, 1.400.000 km’dir. Güneş hakkında bildiklerimizin çoğu, etrafa yaydığı ışığın analizine dayanmaktadır. Yaklaşık 5-6 milyar yaşında (orta yaşlı) olan Güneş’in büyük kısmını hidrojen (% 72), helyum (% 26); geri kalan kısmını (toplam % 2) oksijen, karbon, azot, alüminyum, sodyum, potasyum, bakır ve demir teşkil eder. Güneş’te bulunan elementler yerkürede de mevcuttur.
Güneş; iç kısım, dış tabaka ve Güneş atmosferi olmak üzere üç bölümde incelenir. Güneş’in dış tabakası, atmosferimizle yeryüzü arasındaki sınıra benzer; iç kısmı, dış tabakasına nazaran daha yoğundur. Güneş’in dış kısmını gözlemek mümkün iken, iç tabakalarını gözlemlemek imkânsızdır. Bu sebeple Güneş’in iç yapısı hakkındaki bilgiler, dışında cereyan eden hâdiseler hakkında toplanan verilerin yorumuna dayalıdır. Güneş’in iç kısmı; merkezî bölge, ışınım bölgesi ve konveksiyon (kuşak) bölgesi olmak üzere üç alt bölüme ayrılır.
Güneş’in maddesi, ne sıvı, ne katı, ne de gazdır; maddenin dördüncü hâli olarak kabul edilen plâzmadır. Aşırı sıcaklık sebebiyle çekirdeğin etrafındaki elektronların kopup gitmesi hâli olarak tarif edilen plâzma durumunda bulunan elementler, yüklü partiküller (elektron ve proton) hâlinde olduğundan, manyetik ve elektrikî alanlarla reaksiyona girmeye eğilimli yaratılmıştır. Plâzma formundaki iyonize gaz, Güneş’in manyetik alanını kendine doğru çeker ve onu büküp kıvırarak gerilimini artırır ve onda manyetik alan çizgileri oluşturur. Manyetik alanın güçlü olduğu bazı bölgelerde ilmeğe benzeyen manyetik alanlar, bağımsız şekilde koparak Güneş atmosferine dağılır.
Kâinattaki toplam maddenin % 99’dan fazlası plâzma hâlinde bulunur. Güneş’in çevresine dağıttığı enerji, çok derinlerinden (en merkezdeki iç bölgeden) gelir. Âdeta yüksek sıcaklıktaki fırınlara benzeyen Güneş’in merkezinde, maddenin saf enerji hâli bulunur veya buraya giren maddeler enerjiye dönüştürülür. Merkezdeki yüksek sıcaklık altında gerçekleşen nükleer (çekirdek) reaksiyonlarla hidrojenler birleştirilerek, helyum elementi yaratılır. Nükleer füzyon isimli bu sentez reaksiyonu sırasında muazzam miktarda enerji açığa çıkarılır. Güneş’in enerji salan dış yüzeyinin toplam kapasitesi 3.86x1026 watt civarındadır. Bu enerjinin ancak metrekare başına 1368 watt’lık kısmı yerkürenin yörüngesine ulaşır. Bu enerji bizim Güneş’e baktığımızda gördüğümüz ışıktır.
Güneş’in en iç kısmı, Dünya’daki sudan 160 misli daha yoğundur. İç kısmın sıcaklığı ise 15 milyon santigrat derecedir. Güneş bu yoğunluk ve sıcaklığa sahip olarak yaratılmasaydı, sebepler plânında bu muazzam enerjinin üretildiği bir fabrika olamazdı. Güneş’in en iç kısmında ürettirilen enerji, bir üstteki ışınım bölgesine sevk edilir. Bu bölgenin böyle isimlendirilmesinin sebebi, enerjinin burada ışınımla taşınmasıdır. Güneş’in merkezinde üretilen enerji, yukarı doğru hareket ederken geçtiği bölgedeki malzemeyi de ısıtır ve dış yüzeye yakınlaştıkça ısı ve enerjide azalmalar olur. Meselâ ışınım bölgesinin bitimine gelinceye kadar, 1-2 milyon derece ısı kaybı olur. Işınım bölgesinin bittiği noktada, maddenin yoğunluğu da yerküredeki suyun yoğunluğuna eşitlenir. Enerji, Güneş’in iç kısmında ışınımla, dış kısmında ise konveksiyonla (ısı akımlarıyla) taşınır.
Güneş’i sıcak ve parlak tutan enerji kaynağı, en iç kısmında yer alan fırınlardır. Merkezdeki ısıtıcıdan uzaklaştıkça ısı azalır. Tuhaf olan durum, fotosferden (ışınım bölgesi) koronaya (en dıştaki taç kısmı) doğru gidilirken, Güneş atmosferindeki sıcaklığın düşmesi gerekirken, artmasıdır. Sıcaklık koronanın iç kısımlarında Güneş’in merkezi kısmındaki sıcaklık değerlerine yaklaşır ve sonra koronanın dış kısmında tekrar azalmaya başlar. Güneş’in merkezinden dış yüzeye doğru devam eden soğuma, bu bölgede kesilerek tekrar 100.000 dereceden 1-5 milyon dereceye yükselmektedir. Bilim adamları korona tabakasının bu kadar aşırı seviyede ısıtılmasında rol alan hâdiselerin ne olduğunu henüz anlamış değiller. Bilinen şey, Güneş’in dış tabakasının çok fırtınalı olduğudur Tencerede kaynayan suyun davranışıyla Güneş’in dış yüzeyindekiler birbirine benzerdir. Güneş’in bu tabakasına konveksiyon bölgesi denir. Koronadaki manyetik alan, konveksiyon bölgesine tutunmuştur. Konveksiyon bölgesindeki gaz basıncı, manyetik alan basıncına nazaran daha fazladır. Bundan dolayı, manyetik alan, gazın türbülans hareketleriyle içeri doğru çekilir ve bükülür. Bu hareketler, koronaya doğru manyetik alan çizgilerinin büyümesinde vazifelidir. Koronada ise manyetik alan basıncı, gaz basıncından daha fazladır. Manyetik alana taşınan fazla enerji muhtemelen koronadaki plâzmaya transfer edilir. Hidromanyetik dalgalar hâlindeki enerji, koronada sıkıştırılarak ısıya dönüştürülebilir. Ancak manyetik alandaki enerjinin koronada ısıya nasıl dönüştürüldüğü tam olarak bilinmiyor. Şu anda enerjinin koronaya transferi ve depolanmasının mekanizmalarının anlaşılması en sıcak araştırma konularındandır.
Güneş’in iç kısmının son tabakası olan konveksiyon bölgesinde, madde ısındığından genişlemeye ve yüzeye doğru yükselmeye başlar. Dış tabakaya doğru çıktıkça soğur, daha yoğun hâle gelir, sonra plâzma hâlindeki madde, tekrar geriye döner; yükselme ve batma şeklindeki bu çevrim hareketi ‘konveksiyon’ olarak adlandırılır. Bu hareket, enerjinin konveksiyon bölgesinin tabanından tavanına doğru taşınmasına vesile olur. Tavana yaklaşan madde burada nispeten soğuyup yoğunlaşırken, enerjisini de çevresine dağıtır. Konveksiyon bölgesinde, plâzma formunda bulunan maddenin çıkma ve inme hareketi, tencerede fokur fokur kaynayan suyun hareketine çok benzeyen bir devr-i dâim hareketidir. Bu hareketler Güneş’in dış kısmında güçlü manyetik sahaların teşekkülüne sebep olur.
Koronadaki aşırı sıcak gaz, Güneş’ten giderek uzaklaşır. Bu sıcak gaz kitlesi gezegenlere doğru yelken açtığında ise bu sıcak gaz kitlesi, Güneş rüzgârı adını alır. Güneş rüzgârları, gezegenlerin iklimlerinde değişiklikler için vazifelendirilmiş memurlar gibi çalıştırılır. Güneş atmosferindeki bu aktiviteler, kar ve yağmur taşıyan atmosferik hava akımlarına sebep olur. Güneş’in dış kısmında güçlü manyetik alanlar nispeten az iken, Güneş atmosferinde güçlü manyetik alanlar çok fazladır. Güneş’in manyetik alanıyla, gezegenler arası manyetik alan şekillendirilir. Taç kısmından saniyede 2.000 km hızla fışkırtılarak uzaklaştırılan maddelerle 10 milyar ton plâzma da taşınır. Saniyede 100 ila 1.000 km hızla yol aldıklarından, bunların yeryüzüne ulaşması birkaç gün sürebilir. Güneş patlamaları, ışık hızında hareket ettiğinden 8 dakikada yerküreye ulaşır. Eğer koronal madde fışkırmaları Dünya atmosferine ulaşırlarsa, jeomanyetik fırtınaların meydana gelmesini tetikleyebilir. Auralar (kutup bölgelerinde çok açık görülen ışımalar) koronal madde fışkırmalarıyla bağlantılı atmosferik hâdiselerdir. Büyük ölçekli jeomanyetik fırtınalar, elektrik kesintilerine ve haberleşme uydularında zararlara yol açabilir.
Astronomlar, Güneş’ten çıkan X ışınımlarını kaydederken, doktorlar da hastalarının ağrılarının şiddetlendiği saat ve günleri kaydetmişlerdir. Güneş patlamalarının yoğunluğu ile migrenli kişilerin ağrılarının çoğalması arasında güçlü münasebetler bulunmuştur. Ancak bu münasebet istatistikî olarak mânâlı olsa bile, bunun biyolojik açıdan bir değer ifade edip etmediğinin anlaşılması için, daha fazla ve kontrollü çalışmaların yapılması gerekir.
Güneş’in atmosferinde manyetik enerjinin depolanması ve âni patlamaya benzer şekilde fışkırması, Güneş parlamalarına yol açar. Güneş’in atmosferindeki manyetik enerji, âniden serbest bırakılırsa, Güneş parlamaları oluşur. Patlama esnasında bütün elektromanyetik spektrumu kapsayan radyasyon neşredilir. Bir patlama anında serbest bırakılan enerji miktarı, yaklaşık aynı anda patlatılan 100 megaton hidrojen bombasına eşittir. Tek bir hidrojen bombasının bile yeryüzünü kasıp kavuracağını düşündüğümüzde, Güneş’i en uygun mesafeye yerleştirerek bizleri hem yanmaktan, hem de donmaktan koruyan Kudreti Sonsuz’a ne kadar şükretsek azdır.
Büyük parlamalar, saniyede 1027 erg enerji açığa çıkarır. Bu enerji miktarı tek bir volkanik patlamadan açığa çıkan enerjiden 10 milyon defa daha fazladır.
Güneş’te manyetik alanın üretildiği sistem, yerküredeki bazı değişikliklerin de sebebi olabilmektedir. Meselâ 1500-1850 yılları arasında Güneş aktiviteleri azaldığında veya durduğunda yeryüzünde düşük sıcaklıklar (küçük buz çağı) kaydedilmiştir. Bir teoriye göre buz çağında da Güneş aktiviteleri devam etmiştir. Dolayısıyla yeryüzündeki iklimlerin ayarlanmasında Güneş’in faaliyetleri Emr-i İlâhî ile vazife görür. Kuzey Kutbu’nun üzerinde 10 km yukarıda (Troposfer/Stratosfer sınırında) yapılan ölçümlerle tespit edilen sıcaklık farklılıklarının, 11 yıllık Güneş lekesi patlamalarının devr-i dâimiyle alâkalı olduğu tespit edilmiştir. Kutup bölgesinin üstünde stratosfer sıcaklığı, Ekvator’un üzerinde stratosferik rüzgârların esmesine bağlı olarak Güneş aktif olduğu zaman nispeten daha az soğuk olur. Ancak burada rol verilen fizikî mekanizmalar henüz aydınlatılamamıştır.
Gezegenler Güneş’e nasıl bağlıdırlar?
Bu mevzuda iki hipotez vardır: Bunlardan biri, gezegenlerin Güneş etrafında belli yörüngelerde dolanmalarını, çekim tesirinden ziyade ortak kütle etrafında harekete dayalı açıklarken; diğeri de Güneş’in iç kısmında devr-i dâimler şeklinde yaratılan manyetik alan kuvvetlerinin, gezegenler arası çekim kuvvetinin teşekkülünde önemli olduğunu söyler. Hipotezler arasındaki fark, sebepler açısından yörüngelerin yapısından kaynaklanmaktadır. Dâirevî yörüngeler çekim kuvvetiyle oluşturulurken, elipsoid yörüngeler ortak kütle hareketi olunca ortaya çıkarılmaktadır. Dolayısıyla gezegenlerin Güneş’in etrafında tutulabilmesinde, hem ortak kütle hareketine, hem de Güneş’in iç kısmındaki salınımı andıran madde devr-i dâimlerine ve üretilen manyetik alanlara rol verilmesi daha mâkûl bir açıklamadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Güneş ve gökyüzü hakkında ufuk açıcı ve tefekküre sevkedici çok sayıda âyet vardır. Bunlardan biri; “Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider.” âyetidir (Yasin, 36-38). Bediüzzaman (ra), bu âyetten her insan tabakasının farklı şeyler anlayabileceğine işaret ederek, şâirâne bir fikir ve kalb sahibi olan kişiye, yukarıdaki âyetin şöyle bir mânâyı hatırlatacağını belirtir: “Güneş nûranî bir ağaçtır. Gezegenler onun hareket eden meyveleridir. Ağaçların hilâfına olarak Güneş silkinir, tâ o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse düşüp dağılacaklar.” Bediüzzaman (ra) bir başka yerde de şöyle der: “Evet Güneş bir meyvedâr ağaçtır; silkinir tâ düşmesin seyyar olan yemişleri. Eğer sükûtuyla sükûnet eylese, cezbe kaçar. Ağlar, fezâda muntazam meczupları.” Bediüzzaman’ın (ra) Güneş’in merkezinde cereyan eden hâdiseleri, Kur’ân’dan aldığı feyizle bu şekilde bir benzetmeyle anlatması ve bunun yukarıdaki ilmî açıklamalarla da doğrulanması, Kur’ân-ı Kerîm’in mu’cizevî olduğuna başka bir delildir.
Güneş yaklaşık her 27 günde bir kendi ekseni etrafındaki dönmesini tamamlar. Güneş lekelerinin aktif bölgeleri, Güneş’in Dünya’ya bakan yönünde olduğu zaman gözlenebilir. Güneş’in hareketi ilginç bir yörünge oluşturmaktadır. Güneş’in dış kısmı, katı bir yapı olmadığı hâlde (gaz ve plâzma hâlinde) dış tabakası farklı enlemlerde farklı dönme hızlarına sahiptir. Meselâ, Ekvator’a yakın bölgelerde daha hızlı dönerken, kutuplarda daha yavaş dönmektedir. Son yıllarda bilim adamları Güneş’ten gelen sinyalleri almada akustik detektörleri kullanmaya başladılar. Güneş’in merkezinden gelen gürültünün sürekli izlendiği akustik dedektörler, bu gürültünün Güneş yüzeyinde yol açtığı inme ve çıkma şeklindeki dalga hareketlerinin anlaşılmasında kullanılmaktadır. Bilim adamları şişe içindeki suda ve yağ, sirke gibi tabakalanma oluşturan maddeleri ihtiva eden ortamlarda ses dalgalarının nasıl davrandığını anlamaya çalışmakta ve Güneş’teki hâdiselerle benzerlikler kurarak Güneş’in iç kısmının yapısını deşifre etmeye çalışmaktadırlar. Güneş’in merkezindeki hâdiselerle bağlantılı ses dalgaları, yayın ileri-geri gitmesi gibi titreşir. Ve hususî akustik dedektörlerle yapılan bu ölçümler, Güneş’in iç kısmındaki devr-i dâimleri yansıtır. Güneş’in iç kısımlarından gelen ses, yukarı doğru hareket ederken, manyetik dalgalara dönüştürülmektedir. Manyetik dalgalar, önce yukarı (Güneş atmosferine doğru) sonra da aşağı doğru (Güneş’in en iç kısmına) bir salınım şeklinde sürekli hareket etmektedir. Havuzdaki suyun dalga titreşimleri yapmasına veya yay gibi salınıp büzülmeye benzer şekilde, Güneş’in içinde ve merkezinde olan hareketler ritmik motifler sergiler. Güneş’in en iç merkezinden gelen çok küçük frekanstaki ses dalgalarını ölçen Steven Tomczyk (1994) Güneş’in en iç kısmının Dünya’nın dönme hareketine benzer şekilde döndüğünü buldu. Açarsak, Güneş’in dış kısmındaki hareketin aksine, iç kısmındaki dönmenin, enleme ve derinliğe bağlı olmaksızın gerçekleştirildiğini ve titreşim yaptığını buldu.
Güneş’in sürekli belli aralıklarla çalan bir zile benzetilebileceğini ifade eden bazı astronomlar, Güneş’in iç ve dış kısmında meydana gelen devr-i dâimlerin, buradaki manyetik alanların, çekim kuvvetinin ve Güneş’in ortak kütle merkezinin teşekkülünde rol oynadığını belirtmektedirler. Bütün bu faktörlerin biribirleriyle münasebetleri neticesinde, gezegenlerin Güneş etrafında dönerek (sebepler açısından saçılıp savrulmadan) tutulabilmesinin nasıl olduğunu açıklamak mümkün hâle gelmektedir.
Her sabah ufkumuzda doğmasını beklediğimiz bu devasa yıldızın varoluşu ve bunun kontrollü bir şekilde devam edişi biz ne kadar ülfetten dolayı dikkat etmesek de üzerinde derin derin düşünmemizi gerektirecek ölçüde ciddi bir hakikattir.