Bitmeyen Şarkı...
Ne çok eskimiş yüzüm.....
Bugün
aynalar kırıldı bana.. Oysa dudaklarımın kenar çizgileri öyle barizdi
ki gülüşlerime, ya göz çevreme ne demeli? Uzun gecelerimi kimseye
bırakmadan, önce onları getirdim bir zamanlar güzel olsun diye
koşturduğum aynalara... Gece yarışır gibiydi gözlerimle. İkisi de
hangimiz daha eflatun diye dertleniyordu. Bense izliyordum her zaman
olduğu gibi arka plandan.. Öğretilmişti bir kere 'susup,
izleyeceksin..' Unutur muyum nefretin büyüttüğü gözbebeklerini.. Kısa
bir şokun ardından gelen sarhoş ayılması gibi ışıklar kamaştırmıştı
gözlerimi. Herşey flu yansırken kirpiklerime onca yıkılmışlığımın
arasında gözlerini gördüm. Siyahın en alasından ve uzunca bir bakıştı
ömrümü o kısacık anda yıldırım hızıyla bana anlatan...
Sonra
bağırdığımı hatırlıyorum; 'sakın dokunma bana! ' Sokaklar inledi
ansızın bozulan sakinliğimde.. Kalan ömrümü görmüştüm, sinsice
gülümsüyordu yüzüme.. Daha çok ağlayacaksın, diyordu yaşam...
Çok
geçmedi üstünden, beklenmedik bir gün sabahın 05.00’nde sağ kolum
kesildi omuz hizasından.. Kanıyordum ama kimseye anlatamıyordum.. Yine
döndüm nefret gözlerinin yuvasına.. Bazı geceler sana sarıldığımda sağ
kolum nefes alıyordu ama sen uyuyordun.. Sabahında bunu sana
söylediğimde sen kapıdan çıkıp gidiyordun. Zaten ben hep konuşurken sen
çıkar giderdin. Direndim, inatla devam ettim. Ben kanadıkça sen
gülüyordun.. Sen güldükçe ben kaçıyordum yeniden ruhumun en karanlık
köşesine. Karanlıktan korktuğumu sana hiç söylemiş miydim? Şimdi
hatırladım, bir gün söylemek istediğimde okuduğun gazeteyi bırakmadan
şöyle bir köşesinden bakmıştın. Öyle çok susmuştun ki karanlık adeta
elimden tutan arkadaşım olmuştu.. Sen her gece uyuduktan sonra
buluşuyorduk.. O bana ışığa olan hasretini ben ona kırık kanadımı
anlatıyordum....
Yıllar yine kendini kovaladı durmadan, bir
akşam günbatımına usulca baktığımda ne kadar yalnız olduğumu anladım.
İnsanlar yürüyordu, insanlar uyuyordu ve insanlar seviyordu.
Bense kayboluyordum....
'Gözyaşları
yarının müjdecisidir' derler.. Şimdi düşünüyorum da ya o küçük müjdeler
olmasaydı, yada ben azaldıkça bu kadar büyütmeseydim kelimeleri bunları
yazıyor olabilir miydim? Sahi sen hiç şiirlerimi de okumamıştın değil
mi? Oysa ne yıldızlar indirecektim gökyüzünden kucağına... Ama doğru ya
zaten sen beni hiç beklemedin ki benim seni beklediğim kadar...
Ne
o şaşırdın mı? Sigarayı yakışım ne kadar bir erkeği andırıyor değil mi?
Hani siz erkekler hala egemenliğiniz sürüyor keyfinde bıyığınızın
kenarına tutuşturursunuz ya... Nasıl anlayabilirdin ki senin vurduğun
yerlerde gül bitmediğini... İçimde isyan ve nefret tomurcuklarının
tutunmaya çalıştıklarını nasıl anlayabilirdin yanağıma savurduğun
tokatın rüzgarından... Ama ben anlamıştım neyin ne olduğunu, kimliksiz
ve kimsesiz olduğumu anladığım o Pazar gecesi...
Hayata benim
kadar uzatmış olsaydın ellerini, belki anlayabilirdin yüzümdeki
yangının yüreğime nasıl da nakış nakış işlendiğini. İşte bak senin
eserinden yeni bir ben doğuruyorum şimdi... Sancılara, ayrılıklara öyle
alıştım ki... Ölüm mü? Onunla biz kardeşiz. Bir kanadım gittiğinde ilk
o zaman sevdim ölümü.. Gelmediğin geceler hep senden konuşurduk.
Boşver
bekleme onu sen gel benim kollarıma, derdi.. O kadar çok şey
öğrenmiştim ki ölümün işveli sözlerine inanmadım. Çünkü inandığım
herşey bir gün basit bir yalana dönüşecekti, biliyordum....
Yaşamla
böyle tanıştık işte! Ölüme inançsızlığım sayesinde mevsimleri kazandım
bir gün ansızın.. Beşincisine geldiğimde öğrendim ki adı 'aşk' ve saati
yirmibeşmiş...
O kadar çabuk sevinme o da vazgeçti benden sen
ve hayat kadar... Şimdi çoğunlukla hüzzam dinliyorum, bazen hicran
makamında sevdiğim geliyor aklıma. Yaşlı bir bedenin yerinden doğrulma
zorluğu ve yorgunluğuyla kalkıp, değiştiriyorum ezgileri... Aynaya
yeniden bakıyorum, saçlarımın diplerinden gelen beyazlarda gençliğimi
görüyorum. Biraz sohbet ediyorum geçmişle, o da ben kadar dertli bu
direnişte. Sonra kapıda bekleyen umutlarıma yürüyorum...
Yine
beni gülümsetiyorlar taze bakışlarıyla.. 'Anne, neden kapıyı yaşlılar
gibi geç açıyorsun? ' sorularını o ışıltılı gözlere sarılarak
cevaplıyorum... Onlar odalarına günün heyecanlı akışını paylaşmak için
geçtiklerinde balkona çıkıyorum ve bir sigara daha yakıyorum.. Geçmişe
ve geleceğe içimden sessizce bir şarkı mırıldanıyorum... Son günlerde
bir şarkı var dudaklarımdan hiç düşmeyen; 'Kimseye etmem şikayet
ağlarım ben halime...'