Kataraktın kelime anlamı "hızla aşağı doğru
akan su" ya da başka bir deyimle "çağlayan" dır. Bu benzetmenin ilk
kullanımı 11. yüzyıla kadar dayanmakta olup, arapça aynı anlama gelen
“nuzul-el-ma” kelimesinin latince ifade edilmesiyle ortaya çıkmıştır,
halkımız arasında da yine aynı benzerlikten dolayı “ak su” ifadesi
kullanılmaktadır.
Katarakt hastalığı, saydam olan göz merceğinin bu saydamlığını
yitirmesi ve gözbebeğinden normalde alınan siyah reflenin, yerini
opak-beyaz refleye bırakması ile karakterizedir. Tarih boyunca, bu
beyaz refle, hızla akan suyun aldığı renge benzetilerek “katarakt”
terimi kullanılmıştır, halen de tüm dünyada aynı ortak bir terim
kullanılmaktadır.
Kataraktla
birlikte renkler canlılığını kaybeder, görme azalır : Bulanıklaşan göz
merceği, dışarıdan gelen ışıkların göz içine, görme noktasına
ulaşmasını engeller, böylelikle kataraktlı hastalarda görme
bulanıklaşır ve görme kalitesi düşer. Başlangıçta kataraktlı hastaların
görmeleri henüz belirgin olarak azalmasa da dünyayı daha soluk ve
cansız görürler. Başka bir deyişle katarakt gelişimi ile dünyaya açılan
pencelerimize yavaş yavaş bulanık bir perde inmektedir. Diğer
belirtiler ise özellikle aydınlık ortamlarda gözlerde kamaşma, gözlük
numaralarında hızla değişme şeklinde özetlenebilir.
Yaşlılık kataraktında bir yandan görme bulanırken, diğer yandan da
özellikle mavi renkte azalma, sarı renkte artma şeklindeki renk görme
bozukluğunu görmekteyiz
Yaşamının ileri yıllarında, gelişen kataraktına bağlı olarak, ünlü
ressam Van Gogh'un resimlerinde de sarı hakimiyetini dikkat çekicidir
Diabetik kataraktta ise, loş ortamda normale yakın görmeye karşın
ışıklı ortamda azalan ve ışıkların etrafında halolar görmeyle
karakterize görme yakınması belirgindir. Bu kişiler araç kullanırken,
otomobil farlarından fazlaca etkilenirler. Bazen bu yakınma, normal oda
aydınlatmasında ve loş ortamda iyi görebilen bir araç sürücüsü için
ameliyat nedeni olabilir.
Diabetik kataraktta özellikle ışıklı cisimlere bakarken ortaya çıkan görme bozukluğu dikkat çekicidir.
Katarakt gelişimini önlemek mümkün mü?
Katarakta neden olabilecek pek çok hastalık, ilaç ve çevresel faktör
mevcuttur. Ancak, katarakt gelişiminin en önemli nedeni yaşın
ilerlemesidir. İlerleyen yaş, nasıl bazı insanları diğerlerinden daha
erken ve daha fazla etkiliyorsa, katarakt da bazı insanlarda daha erken
ve belirgin olarak ortaya çıkar, ama yaşlanma önlenemedikçe, kataraktın
da önlenmesi mümkün görünmemektedir. Günümüzde henüz katarakt
gelişimini engelleyecek veya bulanıklaşan lensi tekrar saydamlaştıracak
tedavi yöntemi bulunamamıştır.
Diabetik kişilerde katarakt iki kat sık görülür
Bazı hastalıklarda, özellikle de "Diabet"te katarakt sıklığı
artmaktadır. Diabetli hastalarda hem yaşa bağlı katarakt daha erken
ortaya çıkmakta, hem de yaşlılık kataraktından çok daha erken yaşlarda
diabete bağlı katarakt görülmektedir. Diabetli hastalarda hastalık
süresi, kan şekeri kontrolü ve yaş, katarakt gelişiminde etkilidir.
Gelişiminde çok sayıda faktörün etkili olduğu kataraktın, önlenmesi de
buna bağlı olarak güçleşmektedir. Ancak, diabet hastalarında iyi kan
şekeri kontrolü kataraktın ilerlemesini yavaşlatabilir.
Kataraktın tedavisi ameliyattır
Oldukça sık görülen bir hastalık olduğundan, katarakt ameliyatının
tarihçesi de milattan önce 2000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Yani
4.000 yıl önce de katarakt ameliyatı yapılıyordu. Tarih kitaplarında
ilk katarakt ameliyatının Babil'de, bulanıklaşan göz merceğinin göze
uygulanan bir darbe ile göz içine düşürülmesi şeklinde yapıldığı
bildirilmektedir. Bulanıklaşan ve bağları güçsüzleşen mercek, gözün
içine (vitreusa) düşürülerek, görme hattında yarattığı bulanıklık
ortadan kaldırılıyordu. Yüzyıllarca bu ilkel, ancak başarılı teknik
kullanıldıktan sonra 1747'de, yani bilinen ilk katarakt ameliyatından
3750 yıl sonra, daha modern bir teknik geliştirilmiş, bulanıklaşan
mercek, göziçine düşürülmek yerine gözün dışına alınmaya başlanmıştır.
Alınan merceğin yerine, bir başka mercek konulmadığı için, katarakt
ameliyatı olan hastalar 1950'li yıllara kadar çok kalın camlı (10-13
dioptri) gözlüklere ihtiyaç duymuşlardır. İkinci dünya savaşında
İngiliz savaş uçaklarının gölgeliklerinin yapımında kullanılan
plastiğin, çatışmalar sırasında pilotların gözüne kaçtığı ve gözde
yabancı cisim reaksiyonu yaratmadığı gözlenmiş, ilk göz içi merceği
fikri bu şekilde doğmuştur. 1990'lı yıllara kadar, sert göz içi
mercekleri başarıyla uygulanmış, son yıllarda katlanabilen (yumuşak)
merceklerin geliştirilmesiyle günümüzdeki modern ameliyat tekniklerine
ulaşılmıştır. Göziçi mercekleri, diğer organ protezlerinin aksine, bir
daha değiştirilmesine gerek olmamak üzere, göziçine yerleştirilmekte,
kişinin eskitemeyeceği kadar uzun süre yerinde kalmaktadır.
En konforlu ameliyat !
Sadece göz damlası ile sağlanan anesteziyi takiben dikiş
gerektirmeyecek kadar küçük bir kesiden göz içine girilmekte,
bulanıklaşan mercek ultrasonik ses dalgaları ile temizlenmekte ve
yerine hasta için uygun göz içi lensi takılmaktadır. Ameliyat öncesi
yapılan ölçümler sayesinde her bireyin ihtiyacı olan lens gücü
belirlenmekte, bu sayede ameliyat sonrası gözlük ihtiyacı da en aza
indirilmekte, hastanın beklentileri de göz önüne alınarak ideal gözlük
numarasının elde edilmesi mümkün olmaktadır. Bu gelişmeler ve elde
edilen başarılı sonuçlar dikkate alındığında katarakt ameliyatının en
konforlu cerrahi girişim olduğu ortaya çıkmaktadır. Her görme azlığının
tek nedeni katarakt olamayacağından, kişinin bu ameliyattan ne kadar
yarar göreceği, ameliyat öncesi muayenelerle değerlendirilmektedir. Bu
değerlendirme, kataraktı bembeyaz hale gelmemiş, yani henüz gözdibi
muayenesi yapılabilen olgularda % 100'e varan güvenilirliktedir.
Ameliyat kalitesinin artması ile paralel olarak, ameliyat zamanlaması
da değişmiştir. Bugün katarakt ameliyatının zamanı, hastanın ihtiyaç
duyduğu andır. Kişinin günlük aktivitesi, mesleki özellikleri dikkate
alınarak hekim ile hasta birlikte ameliyat zamanını belirlemelidir. Net
görmenin önemli olduğu mesleklerde kataraktın çok erken evrelerinde
ameliyat yapılarak, görme kalitesini artırmak mümkündür.
Katarakt tekrar eder mi ?
Başarılı bir katarakt ameliyatından sonra kişide tekrar katarakt
gelişmesi mümkün değildir. Çünkü kişinin opaklaşan merceği alınmış,
yerine yapay bir mercek konulmuştur. Ancak, katarakt ameliyatı geçirmiş
kişilerde, yapay merceği yerleştirdiğimiz yer, doğal mercek zarına
(kapsülüne) ait ceptir. Bu zar (doğal merceğin kapsülü) zamanla
opaklaşabilir ve hasta katarakt ameliyatından önceki gibi bulanık-mat
görmeye, ışıkların etrafında halolar görmeye başlayabilir. Bu durumda,
aynen bir göz muayenesi olur gibi, lazer bağlantılı biomikroskopa
yüzünü yerleştiren hasta, tamamen ağrısız olmak üzere, opaklaşmış lens
kapsülünün merkezinde yaratılan açıklıkla, önceki iyi görmesine
kavuşturulur.
Diabetli hastaların yarısı hayatında bir kez ameliyat olmaktadır ve
katarakt ameliyatı yapılan hastaların %10'unu diabetliler
oluşturmaktadır. Lokal anestezi, diabetik olguların da sistemik
durumlarına bağlı herhangi bir kısıtlama olmaksızın ameliyat
olabilmelerine imkan sağlamaktadır. Bazen hastaların görme ihtiyaçları,
bazen diabetik retinopatinin takibi ve laser fotokoagülasyon ile
tedavisi için katarakt ameliyatı kaçınılmazdır. Ancak modern
teknolojinin, tıbba sunduğu imkanlarla, katarakt ameliyatı bugün
korkulacak bir girişim olmaktan çıkmış, en konforlu ameliyat haline
gelmiştir. Aydınlık ve güzel günler dileğiyle...